AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın “50+1” sisteminde değişimi işaret ettiği açıklaması sonrası tavrının ne olacağı merak edilen MHP lideri Devlet Bahçeli, sistemin tartışmaya açılmaması konusunda üstü kapalı uyarıda bulundu.
Bugün partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, konuyla ilgili tavrını “Cumhurbaşkanlığı sistemi gelip geçici bir heves değildir. İşi bitince atılacak tek kullanımlık konjonktürel reçete hiç değildir” vurgusu yaparak açıkça gösterdi. MHP lideri, Cumhurbaşkanlığı sistemi ve Cumhur İttifakı’na sıkı sıkıya bağlılığını tekrarlarken, dün “Erdoğan, Bahçeli’yi sırtından atacak mı?” başlıklı bir yazı kaleme alan gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu‘nu da ağır sözlerle hedef aldı.
Bahçeli, konuşmasında Terkoğlu’na hakaret edip “Zeka özürlülerinin ‘Erdoğan Bahçeli’yi sırtından atacak mı?’ diye yazı kaleme almaları alçak bir teşebbüstür” derken, “Siyasi hayatımız boyunca hiç kimsenin sırtına binmedik, hiç kimseyi de sırtımıza bindirmedik” iddiasında bulundu.
Barış Terkoğlu’nun o yazısı şöyleydi:
“Çoğu zaman sorulardan bahsederiz. Oysa onları yaratan cevaplardır.
Gazeteciler Erdoğan’a soru sordu, diyorlar. Hayır, işin doğrusu “Erdoğan’ın cevaplarına soru buldu” olacak. Almanya dönüşü yine aynısı yaşandı. Erdoğan’a ilk soru nasıl başlıyor yazayım: “‘Türk beklenendir’ bakış açısıyla sürdürdüğümüz dış politikamızın son hamlesi, Gazzeli kanser hastalarının tedavi için Ankara’ya getirilmeleri oldu. Dünya üzerinde bu işi gerçekleştiren tek ülke biziz.” Haliyle soruları değil, cevapları okumalıyız.
Kastettiğim, Erdoğan’ın önceki günkü 50 artı 1 çıkışı. “Değişmesi konusunda aynı fikirdeyim” dedi. Elbette tahmini güç değil. Erdoğan gazeteci sorduğu için değil, açıklamayı kendi istediği için yaptı.
Sürpriz mi?
Evet, söz konusu sistemi Erdoğan getirdi. Kamuoyuna, istikrarın ön şartı gibi anlatıldı. Gelgelelim, sonuçta herkesi ittifaklara mecbur etti. Uçakta “kimin eli, kimin cebinde belli değil, yok altılı, yok on altılı masa…” dedi ama seçimde kendisi de MHP, BBP, YRP, DSP, HÜDA PAR ile ittifak kurup alternatif altılı masa kurmuştu. Haliyle Erdoğan’ın sözleri yalnız muhalefeti işaret etmiyor. Belli ki kendisini de kapsıyor.
BAHÇELİ’NİN HEDEFİNDEKİLER
Üstelik…
Erdoğan, bu görüşünü ilk kez söylemedi. Daha önce de birkaç kez farklı ağızlardan onun sesi çıktı. Ancak önerisinin bir karşıtı vardı: MHP ve lideri Devlet Bahçeli.
7 Haziran 2018’de “Yeni sistemde kutuplaşma ihtimali en aza çekilmiştir. Barajın fiilen yüzde 50+1’e çıktığı göz önüne alındığında siyasi partilerin uzlaşmaktan, ahlaki bir ittifak kurmaktan başka seçeneği de kalmamıştır” dedi.
2 Temmuz 2019’da “Yeni sistemle beraber barajın yüzde 50 artı 1’e çıkması muhkem ve muteber bir sayısal çoğunluktan daha çok müstesna bir uzlaşmayı, muazzam bir kucaklaşmayı sağlamıştır” dedi.
Bahçeli’nin konuşmasının nedeni vardı. Çünkü zaman zaman Erdoğan’ın yakınından yüzde 50+1 sorununa eleştiriler geliyordu. En bilineni, eski Bakan Faruk Çelik’in 2019 yılındaki sözleriydi. Yüzde 50 barajını 40’a çekmeyi öneriyordu. Erdoğan, “iktidarı, muhalefetiyle el ele vererek” böyle bir değişikliği yapabileceklerini söyledi ama MHP’nin açık tepkisiyle aynı gün çark etti.
Ama en sert çıkışını 16 Kasım 2021’de yaptı. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Sözcü’den Aytunç Erkin’e yüzde 50 barajının kaos getireceğini söylemişti. Bahçeli kürsüye çıktı. “Yüzde 50+1 oy nisabını eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir” diye başladığı konuşmasında tonunu gittikçe sertleştirdi: “Sayın Çiçek, sizin kafanızda, dilinizin altında sakladığınız bir oran var mıdır? Açıkla da bilelim, niyetini öğrenelim… FETÖ’cü Fehmi Koru da aynı şeyleri söylüyor, farkında mısınız? Yüzde 50+1 kaos olmasın diye belirlendi, bunu da mı inkâr ediyorsunuz?”
Erdoğan yine de zaman zaman niyetini belli etti. Mayıs seçimlerinden önce de “Doğrusu ben de olmasından yanayım” dedi ve seçim sonrasını işaret etti.
BAHÇELİ-UÇUM İTTİFAKI
İşin daha da ilginç bir yönü var…
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da bu konuda açıkça görüşünü ortaya koyanlardan. Uçum, Bahçeli ile her zamanki gibi aynı yerde duruyor: “İki turlu cumhurbaşkanı seçimini ve yüzde 50+1 oyu tartışmaya açma çabası açıkça halk iradesine saldırıdır. Halkın, hükümeti kapsayıcı bir oyla seçmesinden rahatsız olan odaklar halkın iradesinin parçalanması ve Türkiye’yi rahatça kontrol etme hevesi içindeler. Buna asla güçleri yetmez.”
Bahçeli-Uçum çizgisinin, Gezi davasından Can Atalay krizine kadar hep aynı yerde olduğu hatırlanırsa, yüzde 50 tartışmasının kökünün çok daha derinde olduğu açık. Uçum’un ve Bahçeli’nin, Erdoğan’ın da taraftarı olduğu yüzde 50’den dönme önerisini, “halk iradesine saldırı, FETÖ’cülük, kaos yanlılığı” ile itham etmesi sürpriz değil. Belli ki yüzde 50 sistemi, büyük partileri küçüklerle ittifaka mecbur bırakırken kazanan cumhurbaşkanını da küçük parti vesayetine sokuyor. Kazanan liderin boynundaki davulun tokmağını küçüğün eline veriyor. MHP gibi iktidar olmayı rüyasında bile göremeyecek partiler, ellerindeki yüzde 10 ile bütün sistemi yönetiyor. Yargıya da bürokrasiye de egemen olurken sorumsuz ve hesap veremez hale dönüşüyor. İşte bu yüzden de Erdoğan’ın yüzde 50’yi değiştirme önerileri ısrarla Bahçeli’den dönüyor.
Tarih önüne yanıtını aradığı soruları koyar ya… İşin ilginci,mayıs seçimlerini muhalefet kazansaydı, belki de Kılıçdaroğlu’nun küçük ortakları üzerinden aynı sorunu konuşuyor olacaktık.
Meral Akşener’in muhalefete de iktidara da ittifaksızlığı önermesinin ardından Erdoğan’ın daha açık oynaması sürpriz olmayabilir. Her halükârda yüzde 50’den geri adımın, iktidardaki büyük partinin bileğindeki prangayı çözerken Meclis’in etkisini artıracak değişime yol açacağı açık. Tartışmanın özeti: Erdoğan belki de Bahçeli’yi artık sırtından atmak, yerini Meclis’te kuracağı birlikteliklerle doldurmak istiyor. Haliyle muhalefetle yapacağı anayasa pazarlığına da bir yol açıyor.
Belki de artık soruları bırakıp, cevaplar üzerine düşünme zamanıdır…”